🐃 Müddessir Suresi 31 Ayet Tefsiri

İşteböylece Allah dileyeni (layık gördüğünü) saptırır (sapkınlığını onaylar), dileyeni (layık gördüğünü) doğru yola ulaştırır. 2 Rabbinin ordularını O’ndan başka kimse bilemez. Bunlar, insanlık için sadece (gerçeğin) hatırlat (ıl)masıdır. 31. Biz ateşin sahiplerini (muhafızlarını) ancak melekler MüddessirSüresi 31. Ayet: V e biz Cehennemin muhafızlarını meleklerden başka kılmadık ve onların adetlerini kafir olanlar için ancak bir imtihan kılmış olduk. Ta ki: Kendilerine kitap verilmiş olanlar, iyice öğrensinler. Ve iman etmiş olanlara da iman arttırsın ve kitap verilmiş olanlar ile mümîn bulunanlar, şüpheye Kuran-ı kerim > Tefsir (Prof.Dr.Orhan Karmış - Sesli) > Müddessir suresi > Müddessir suresi 1.-31. âyetler Aradığınız kelime sarı renk ile işaretlenir. Yazı boyutu MüddessirSüresi/VİDEO. Müddessir Suresi/Faziletleri :“Müddessir Sûresini her zaman okumayı alışkanlık hâline getiren kimseye Allahü teâlâ Mekke'de yaşıyan müminlerin sevâbı kadar sevâb ihsân eder.”. Tefsirler Muddessir Suresi/Elmalı Orijinal Muddessir Suresi/Elmalı. Müddessir Suresi/TEFSİR/Taberi [1] Taberi Tefsiri. Elmalı Tefsiri. 1.”Ey, örtüsüne bürünen!”. Müddessir kelimesinin aslı mütedessir olup “disâr” denilen örtüye bürünen demektir. Disâr; entari, cübbe, kaftan, ihram gibi “şiâr”ın üstüne giyilen veya örtülen dış giysi veya bürgü demektir. Şiâr ise gömlek, don, peştemal gibi vücuda değen iç Ayet; mp3 ; Sayfada ; Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Resmi Kur'an-ı Kerim Sayfasıdır , Abdulbaki Gölpınarlı meali, Kuran Araştırmaları Vakfı & ayet nasıl okunur : Müddessir suresi - Al-Muddaththir aya 24 (The One Wrapped Up). e Müddessir Suresi ( Arapça: سورة المدثر ), Kur’an-ı Kerim ’in Mekke’de nazil olan surelerinden olup, Mushaf ’taki resmi sırası itibarıyla 74. ve iniş sırasına göre ise, Kur’an’ın 14. suresidir. Bu sureye, Allah Resulüne (s.a.a) hitapla “Ya eyyuhe’l Muddessir” kelimesiyle başladığından dolayı Müddessirsuresi 31. ayet - Açık Kuran. Erhan Aktaş - Kerim Kur'an. Cehennem ashabını meleklerden başkasını yapmadık. Onların sayılarını, gerçeği yalanlayan nankörler için bir fitneden başka bir şey yapmadık. Kendilerine kitap verilenler; gerçeği apaçık bilsinler, iman edenlerin imanları artsın. Kendilerine kitap Mearic Suresi, 34. ayet: Ali Küçük Tefsiri. Bir cevap yazın Cevabı iptal et. E-posta hesabınız yayımlanmayacak. LokmânSuresi-31. ZfHgssu. Müddessir Suresi 31. ayeti ne anlatıyor? Müddessir Suresi 31. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Müddessir Suresi 31. Ayetinin Arapçasıوَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلًاۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟ Müddessir Suresi 31. Ayetinin Meali AnlamıBiz cehennem bekçilerini meleklerden seçtik. Onların sayısını da kâfirler için bir imtihan sebebi yaptık. Böylelikle istedik ki, kendilerine kitap verilenler iyice inansın; mü’minler de imanlarında daha da derinleşsin. Ehl-i kitap ve mü’minler şüpheye düşmesin. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler ise “Acaba sizin inandığınız Allah bu misâlle ne anlatmak istiyor?” diye sorsun. Allah dilediğini böyle saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka kimse bilemez. Haber verilen bu korkunç cehennem ateşi, insanlık için bir uyarı ve hatırlatmadan Suresi 31. Ayetinin TefsiriCehennem bekçilerinin sayısı on dokuzdur. Bunların durumu hakkında âyet-i kerîmede şöyle buyrulur “Ey iman edenler! Hem kendinizi hem de ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan o müthiş cehennem ateşinden koruyun! Onun başında, Allah’ın emirlerine asla karşı gelmeyen ve kendilerine verilen her emri eksiksiz yerine getiren son derece acımasız, güçlü ve sert tabiatlı melekler vardır.” Tahrim 66/6 Bunlar, cehenneme sahip olan, onu koruyan, cehennem ve cehennemliklerle alakalı tüm faaliyetleri yürüten zebânî meleklerdir. Başkanları “Mâlik”tir. bk. Zuhruf 43/77 Rivayete göre cehennem üzerinde on dokuz bekçinin olduğunu bildiren âyet-i kerîme inince Kureyş liderleri bu sayı ile alay ettiler. Ebu Cehil “- Ben Ebu Kebşe’nin oğlunun[1] size cehennem bekçilerinin on dokuz olduğunu haber verdiğini duyuyorum. Sizler ise demir gibi pehlivanlarsınız. Her on kişiniz onlardan birinin hakkından gelemez mi?” dedi. İçlerinden pençesi pek kuvvetli ve yırtıcı bir adam olan Ebu’l-Eşed el-Cumahî “- Ben sizin yerinize onlardan on yedisinin hakkından gelirim, siz de benim için ikisinin hakkından geliverin” dedi. Bunun üzerine 31. âyet nâzil olup, bunların insan gücü yetecek adamlar değil, melekler olduğu haber verildi. bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXX, 179 Kur’ân-ı Kerîm’in cehennemle alakalı verdiği bu gaybî haber karşısında sergiledikleri tavır itibariyle âyet-i kerîme dört grup insana işaret eder › Ehl-i kitap, cehennemin meleklerden on dokuz bekçisinin olduğu bilgisinin, Tevrat ve İncil’den öğrendikleri bilgiye uygun olduğunu görüp kesin bir şekilde inanırlar. › Mü’minlerin, bu gerçeği duyunca Allah’a ve âhirete olan imanları artar. Zira inen her yeni âyete iman, imanın artmasına sebep olmaktadır. Her iki grup da, hem Ehl-i kitap hem de mü’minler, Kur’an’ın haber verdiklerinden veya onun Allah’ın kelamı olduğundan şüphe duymazlar. › Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler alaylı alaylı “Allah bununla ne demek istiyor?” diyerek Kur’an’ın verdiği haberleri inkâr ederler. Görüldüğü üzere, Kur’ân-ı Kerîm ve onun verdiği bilgiler, bir kısım insanlar için inanma, imanlarını derinleştirme ve doğru yolu bulma vesilesi olurken, diğer bir kesim için küfür ve sapıklık sebebi olmaktadır. Bu, kişinin, Allah Teâlâ’nın insanları uyarmak için gönderdiği ilâhî buyrukları, öğüt ve hatırlatmaları dikkate alıp almamasına, onları samimi bir niyetle ve can kulağıyla dinleyip dinlememesine göre ortaya çıkacak bir neticedir. Zira Allah’ın ordularının sayısını yine O’ndan başka kimse bilemez.[2] Kulun kararına göre o orduların ilgili kısmı Allah’ın izniyle harekete geçer, vazifelerini yapar ve neticeyi ortaya çıkarırlar. Bu sebeple kulun iradesi, o iradenin yöneldiği istikâmet, kalpte oluşan niyet ve karar, aslında onun ebedi hayatının mâhiyetini belirler. Çünkü kulun sorumluluğu, onun cüz’i iradesi üzerine terettüp eder. Bunun için Yüce Rabbimiz bir kısım varlıklara yemin ederek insana bu sorumluluğunu hatırlatmak üzere şöyle buyuruyor[1] Peygamberimiz kastediyor. [2] Resûlullah şu hadis-i şerifi, Rabbimizin ordularının çokluğunu ifade açısından çok dikkat çekicidir “Şüphesiz ben sizin görmediklerinizi görüyor ve biliyorum. Gökyüzü gıcırdayıp inledi; gıcırdayıp inlemekte de haklıdır. Zira gökyüzünde, alnını Allah’a secde için koymuş bir meleğin bulunmadığı dört parmaklık bile boş yer yoktur. Allah’a yemin ederim ki, eğer benim bildiklerimi sizler bilmiş olsaydını az güler, çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan zevk alamazdınız. Yüksek sesle Allah’a yalvararak yollara ve kırlara çıkardınız.” Tirmizî, Zühd 9; İbn Mâce, Zühd 19 Müddessir Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriMüddessir Suresi 31. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio وَمَا جَعَلْنَآ أَصْحَٰبَ ٱلنَّارِ إِلَّا مَلَٰٓئِكَةً ۙ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِيَسْتَيْقِنَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ وَيَزْدَادَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ إِيمَٰنًا ۙ وَلَا يَرْتَابَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْمُؤْمِنُونَ ۙ وَلِيَقُولَ ٱلَّذِينَ فِى قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَٱلْكَٰفِرُونَ مَاذَآ أَرَادَ ٱللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ ٱللَّهُ مَن يَشَآءُ وَيَهْدِى مَن يَشَآءُ ۚ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ ۚ وَمَا هِىَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْبَشَرِ Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâmeselen, kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâyeşâu, ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hûhuve, ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşerbeşeri. Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır. Türkçesi Kökü Arapçası ve وَمَا biz yapmadık ج ع ل جَعَلْنَا muhafızları ص ح ب أَصْحَابَ cehennemin ن و ر النَّارِ başkasını إِلَّا meleklerden م ل ك مَلَائِكَةً ve وَمَا yapmadık ج ع ل جَعَلْنَا onların sayısını ع د د عِدَّتَهُمْ başka bir şey إِلَّا bir sınavdan ف ت ن فِتْنَةً için لِلَّذِينَ inkar edenler ك ف ر كَفَرُوا iyice inansın diye ي ق ن لِيَسْتَيْقِنَ olanlar الَّذِينَ kendilerine verilmiş ا ت ي أُوتُوا Kitap ك ت ب الْكِتَابَ ve artsın diye ز ي د وَيَزْدَادَ الَّذِينَ inananların ا م ن امَنُوا imanı ا م ن إِيمَانًا ve وَلَا kuşkulanmasınlar ر ي ب يَرْتَابَ olanlar الَّذِينَ verilmiş ا ت ي أُوتُوا Kitap ك ت ب الْكِتَابَ ve inananlar ا م ن وَالْمُؤْمِنُونَ ve desinler diye ق و ل وَلِيَقُولَ kimseler الَّذِينَ bulunan فِي kalblerinde ق ل ب قُلُوبِهِمْ hastalık م ر ض مَرَضٌ ve kafirler ك ف ر وَالْكَافِرُونَ ne? مَاذَا demek istedi ر و د أَرَادَ Allah اللَّهُ bu بِهَٰذَا misalle م ث ل مَثَلًا böylece كَذَٰلِكَ şaşırtır ض ل ل يُضِلُّ Allah اللَّهُ kimseyi مَنْ dilediği ش ي ا يَشَاءُ ve doğru yola iletir ه د ي وَيَهْدِي kimseyi مَنْ dilediği ش ي ا يَشَاءُ ve وَمَا bilmez ع ل م يَعْلَمُ ordularını ج ن د جُنُودَ Rabbinin ر ب ب رَبِّكَ başkası إِلَّا O’ndan هُوَ ve değildir وَمَا bu هِيَ başka bir şey إِلَّا bir uyarıdan ذ ك ر ذِكْرَىٰ insanlara ب ش ر لِلْبَشَرِ Diyanet İşleri Başkanlığı Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır. Diyanet Vakfı Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan vesilesi yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?» desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık, sayılarını da sadece inkarcılar için bir fitne vesilesi kıldık ki, kitap verilenler kesin inanç edinsin, inananların imanını arttırsın, kitap verilenlerle, müminler şüphelenmesin, kalplerinde hastalık bulunanlarla kafirler Allah bununla mesela ne demek istiyor?» desin, işte böyle Allah, dilediğini şaşırtır, dilediğine de yola getirir. Rabbinin ordularını sadece kendisi bilir; ve o ancak düşünmek için insanlara bir öğüttür. Elmalılı Hamdi Yazır Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de Allah bu misalle ne demek istedi?» desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir. Ali Fikri Yavuz Biz o ateşin muhafızlarını hep meleklerden ibaret kıldık. Sayılarını da ancak kâfir olanlar için bir fitne yaptık, zira on dokuz meleği azımsayarak onları helâk edebileceklerini sandılar; kendilerine kitab verilenler de Kur’an’ın hak olduğuna inansınlar; çünkü onların kitablarında da bu meleklerin sayısı on dokuzdur; müminlerin de imanlarını artırsın. Kendilerine kitab verilenlerle müminler böylece şüpheye düşmesinler. Kalblerinde bir maraz nifak bulunanlarla kâfirler de şöyle desin “- Allah bu sayı ile beraber hangi şeyi murad etmiştir? İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını da ancak kendisi bilir. O cehennem de insanlar için ancak bir öğüddür. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Hem biz o ateşin muhafızlarını hep Melâike yaptık, sayılarını da ancak küfr edenler için bir fitne kıldık ki kitab verilmiş olanlar yakîn edinsin ve iyman edenlere iyman artırsın, kitab verilenler ve mü´minler şübhelenmesin, kalblerinde bir maraz bulunanlarla kâfirler de desin Allah bununla meselâ ne murad etmiş? İşte böyle Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir ve rabbının ordularını ancak kendisi bilir ve o ancak bir öğüttür düşünmek için beşer Fizilal-il Kuran Biz cehennem görevlilerini meleklerden seçtik, sayılarını da kafirler için sınav konusu yaptık ki kitap verilenler bunun hak olduğunu anlasınlar, mü´minlerin de imanı pekişsin. Mü´minler şüphe etmesin. Kalplerinde hastalık olanlar ve kafirler "Allah bununla ne demek istedi" desinler. İşte böyle. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete eriştirir. Rabbinin ordularının sayısını ancak kendisi bilir. Bu insan için bir öğüttür. Hasan Basri Çantay Biz o ateşin bekçi lik lerine meleklerden başkasını me´mur etmedik. Sayılarını da küfredenler için — başka değil — ancak bir fitne yapdık ki kendilerine kitâb verilenler sağlam bilgi edinsin ler, îman edenlerin de inanları artsın. Hulâsa hem kendilerine kitâb verilenler, hem mü´minler bu hususda şüpheye düşmesin ler. Kalblerinde maraz bulunanlarla kâfirler dahi Allah bu aded le, misâl olarak, yeni murad etmiş?» desin ler. İşte Allah, kimi dilerse böylece şaşırtır, kimi de dilerse doğru yola getirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. O, insan lar için öğüdden başkası değildir. İbni Kesir Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden kıldık. Onların sayılarını da ancak küfretmiş olanlar için bir fitne kıldık. Ki kendilerine kitab verilmiş olanlar, kesin bilgi sahibi olsunlar. İman edenlerin de imanları artsın. Kendilerine kitab verilmiş olanlar ve mü´minler kuşkuya düşmesinler. Bir de kalblerinde hastalık bulunanlarla kafirler Bununla Allah neyi kasdetmiş? desinler. İşte böyle Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Rabbının ordularını ancak kendisi bilir. Bu, ancak insanlara bir öğüttür. Ömer Nasuhi Bilmen Ve Biz cehennemin muhafızlarını meleklerden başka kılmadık ve onların adetlerini kâfir olanlar için ancak bir fitne kılmış olduk. Tâ ki kendilerine kitap verilmiş olanlar, yakîn getirsinler. Ve imân etmiş olanlara da imân arttırsın ve kitap verilmiş olanlar ile mü´min bulunanlar, şüpheye düşmesinler. Ve kalblerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de desin ki Allah bununla bir mesel olarak ne murad etmiş?» İşte Allah, dilediği kimseyi böyle dalâlete düşürür ve dilediği kimseye de hidâyet nâsib buyurur ve Rabbin ordularını ancak kendisi bilir ve o, insan için ancak bir öğüttür. Tefhim-ul Kuran Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını da küfretmekte olanlar için yalnızca bir fitne konusu yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler böylece kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?» İşte Allah, dilediğini de böyle hidayete iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başka hiç kimse bilmez. Bu ise, beşer insan için yalnızca bir öğüttür. Güncelleme Tarihi Haziran 29, 2021 1418Oluşturulma Tarihi Nisan 17, 2020 1609Müddessir Suresi Mekke döneminde inmiştir. 56 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMüddessir” kelimesinden almıştır. Müddessir, tıpkı bir önceki sûrenin adı olan müzzemmil gibi, örtünüp bürünen demektir. Sûrede başlıca, Hz. Peygamberin tebliğ ve davetle görevlendirilmesi, müşriklerin ona karşı çıkması ve onların cehennemle uyarılması konu edilmektedir. İşte, Müddessir Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu hakkında Diyanet bilgileriMüddessir Suresi Mushaftaki sıralamada yetmiş dördüncü, iniş sırasına göre dördüncü sûredir. Müzzemmil sûresinden sonra, Fâtiha sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Müzzemmil sûresinden önce indiğini söyleyenler de vardır. Sûre adını, 1. âyette geçen ve “bürünüp sarınan” anlamına gelen müddessir kelimesinden almıştır. İşte, Müddessir Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu hakkında detaylı bilgilerMÜDDESSİR SURESİ ANLAMIMüddessir Suresi adını ilk âyette yer alan müddessir örtüsüne bürünen kelimesinden alır. Mekke döneminin ilk yıllarında nâzil olmuştur. Elli altı âyet olup fâsılası ا، د، ر، ن، ة، هـ harfleridir. Sûrenin ilk âyetleri, çoğunluk tarafından kabul edildiğine göre Alak sûresinin ilk beş âyetinden sonra inmiştir. Bu âyetlerde Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e, “Ey örtüsüne bürünen!” diye hitap ederek artık insanları uyarmak için harekete geçmesini, rabbinin büyüklüğünü tanımasını, elbisesini temiz tutmasını ve kötülüklerden sakınmasını emretmektedir. Bu âyetlerin nüzûl sebebiyle ilgili olarak Resûl-i Ekrem’in Mekke yollarının birinde yürürken bir ses duyduğu, fakat kimseyi görmediği, korkarak evine geldiği, bir köşeye çekilip, “Beni örtün” dediği, bunun üzerine ilk âyetlerin nâzil olduğu şeklindeki rivayetin yanı sıra Mâtürîdî, vr. 842a; Kurtubî, XIX, 59-60 müşriklerin kendisine “sihirbaz” demelerinden dolayı Resûlullah’ın üzüldüğü, evine girip örtüsüne büründüğü görüşü de mevcuttur Mâtürîdî, vr. 842a; Fahreddin er-Râzî, XXX, 190. İlk rivayetin sıhhatinde tereddüt gösteren Mâtürîdî’nin de belirttiği gibi Hz. Peygamber’e gelen vahyin, muhtevası anlaşılmayan bir sesten ibaret olması, ayrıca onun korkup bir örtüye bürünmesi yadırganan bir husustur. Bir önceki Müzzemmil sûresi de aynı mânadaki hitapla başlamaktadır. Bu iki sûrede yer alan “örtüsüne bürünen” nitelemesi Râzî’nin de kısmen işaret ettiği üzere mecazi mânada olmalıdır ve ilâhî hitabın asıl amacı muhtemelen, Hz. Muhammed’in nübüvvet ve risâlet görevinin gereği olarak artık tebliğ faaliyetine başlamasının istenmesidir. Kaynaklarda sebeb-i nüzûl diye gösterilen sihirbazlık ithamı ise muhtemel görünmemektedir. Çünkü müşriklerin bu iddiada bulunması için Kur’an metninden epeyce bir kısmın vahyedilmesi gerekir. Halbuki Müzzemmil ve Müddessir sûreleri ilk nâzil olan âyetlerden nazmı hem mâna ve muhtevası açısından yüksek edebî değere sahip bulunan Müddessir sûresinin temel konusunun muhataplarına sorumluluk duygusu telkin etmekten ibaret olduğunu söylemek mümkündür. Yâsîn sûresinde de beyan edildiği gibi 36/6 ataları ilâhî bir tebliğle uyarılmayan Kur’an’ın ilk muhatapları güçlünün haklı olduğu düşüncesiyle hayatlarını sürdürmekte, toplumda kadınlara, köle, fakir ve kimsesiz zümrelere zalimce davranmakta sakınca görmemekteydi. Çünkü insanın yaptığı kötülüğün yanına kâr kalacağına, başka bir hayatın ve hesap gününün bulunmadığına inanıyorlardı. Müddessir sûresi, ilk ilâhî mesajlardan biri olarak dünyadaki davranışların karşılığının görüleceği ebedî hayatı vurgulu bir şekilde dile yedi emir içeren ilk yedi âyetinin muhatabı Resûlullah olup bunlarda yukarıda sıralananlar yanında insanlara yapacağı iyilikleri gözünde büyütüp başa kakmaması, davet ve tebliğ faaliyetlerinde karşılaşacağı güçlüklere rabbinin rızası için sabretmesi istenmektedir. Bu emir ve tavsiyeler Hz. Peygamber’in şahsında davet ve irşad görevi yapacak herkese yöneliktir. Âhiret sorumluluğu taşıması gereken her insanı hedef alan bundan sonraki âyetlerde kıyametin bir gün kopacağına temas edildikten sonra âyet 8-10 yetenekli, güçlü, zengin, fakat gerçeğe karşı inatçı ve kibirli bir tip tasvir edilmekte, böylesinin cehennemin maddî ve ruhî tahribatı büyük olan bölümüne sekar atılacağı bildirilmektedir âyet 11-30. Sözü edilen bu kişiyle Asr-ı saâdet döneminde Velîd b. Mugīre’nin kastedildiği belirtilmektedir Taberî, XXIX, 99. Daha sonra nefsânî arzuların baskısından kurtulmak için en güçlü uhrevî müeyyide olan cehennemden söz edilmekte ve inançsız her insanın dünyada yaptıklarının cezasını orada çekeceği belirtilmektedir âyet 31-38. Burada cehennem ehlinin dünyadaki kötü vasıfları şöyle haber verilmektedir Alnı secdeye varmamak, fakirleri doyurmamak, gaflet içinde bulunanlardan ayrılmamak ve nihayet bunların etkisiyle büyük hesap gününün vukuuna inanmamak âyet 39-47. Sûrenin son dokuz âyetinde ümit bağladıkları kişilerin ve putların bâtıl ehline âhirette hiçbir fayda sağlayamayacağı bildirildikten sonra böylelerinin bunca uyarılara rağmen öğüt kabul etmedikleri, âdeta her birine özel bir ilâhî mesajın gelmesini bekledikleri, ancak böyle bir şeyin mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Bazı kaynaklarda Müddessir sûresinin faziletiyle ilgili olarak yer alan, “Allah Müddessir sûresini okuyan kimseye Mekke’de Muhammed’i tasdik eden ve yalanlayan kimselerin her biri sayısınca on sevap verir” meâlindeki hadisin meselâ bk. Zemahşerî, IV, 188; Beyzâvî, IV, 349 sahih olmadığı anlaşılmaktadır Muhammed et-Trablusî, II, 725.Müddessir sûresine dair yapılan çalışmalar arasında Abdülhamîd Mustafa İbrâhim’in Teǿemmülât belâġıyye fî sûreti’l-Müddeŝŝir Kahire 1987 ve Halûk Nurbâki’nin Kur’ân’ın Matematik Sırları İstanbul 1987, s. 7-49 isimli eserleriyle M. Cuypers’in “Structures rhétoriques de la sourate 74 al-Muddaththir” Luqmân, XIII/2 [1997], s. 37-74 ve Uri Rubin’in, “The Shrouded Messenger on the Interpretation of al-Muzzammil and al-Muddaththir” Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XVI [1993], s. 96-107 başlıklı makaleleri SURESİ TÜRKÇE örtünüp bürünen Peygamber! da uzak daha fazlasını bekleyerek bir kazanç elde etmek için rızasına ermek için üfürüldüğü zaman var ya; işte o gün çetin bir için hiç kolay yarattığım kişiyle başbaşa bol mal ve gözü önünde duran oğullar alabildiğine imkanlar da o hırsla daha da artırmamı umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı onu dimdik bir yokuşa o, düşündü taşındı, ölçtü nasıl da ölçtü biçti! kahrolası, nasıl ölçtü biçti! Kur'an hakkında derin derin yüzünü ekşitti, kaşlarını arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi "Bu ancak nakledilegelen bir sihirdir."25."Bu, ancak insan sözüdür." onu "Sekar"a cehenneme ne olduğunu sen ne bileceksin? bir şey koymaz, on dokuz görevli melek cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkar edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, "Allah örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi" desinler. İşte böyle. Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir 33, 34, 35, 36, öğüt almazlar. Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o cehennem insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir kazandığına karşılık bir ahiret mutluluğuna eren kimseler 41, cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler "Sizi Sekar'a cehenneme ne soktu?" şöyle derler "Biz namaz kılanlardan değildik."44."Yoksula yedirmezdik."45."Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık."46."Ceza gününü de yalanlıyorduk."47."Nihayet ölüm bize gelip çattı." şefaatçilerin şefaati onlara fayda iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar?50, sanki arslandan kaçan yaban onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini hayır! Onlar ahiretten düşündükleri gibi değil! Şüphesiz bu Kur'an bir kim dilerse ondan öğüt beraber, Allah dilemedikçe öğüt alamazlar. O takvaya kendisine karşı gelmekten sakınılmaya ehil olandır, bağışlamaya ehil SURESİ ARAPÇA rabbeke siyabeke la temnun lirabbike nukıre yevmeizin yevmun ' ğayru ve men halaktu ve ce'altu lehu malen beniyne mehhedtu lehu yatme'u en innehu kane liayatina ' sa' fekkere ve keyfe kutile keyfe 'abese ve edbere in haza illa sıhrun yu' haza illa ma edrake ma tubkıy ve la tis'ate ' ma ce'alna ashabennari illa melaiketen ve ma ce'alna 'ıddetehum illa fitneten lilleziyne keferu liyesteykınelleziyne utulkitabe ve yezdadelleziyne amenu iymanen ve la yertabelleziyne utulkitabe velmu'minune ve liyekulelleziyne fiy kulubihim meredun velkafirune maza eradallahu bihaza meselen kezalike yudillullahu men yeşa'u ve ma ya'lemu cunude rabbike illa huve ve ma hiye illa zikra iz iza şae minkum en yetekaddeme ev nefsin bima kesebet cennatin selekekum fiy lem neku lem neku nut'ı kunna nehudu me' kunna nukezzibu tenfe'uhum şefa'atuşşafi' lehum 'anittezkireti mu' humurun min yuriydu kullumriin minhum en yu'ta suhufen bella yehafunel' innehu şae ma yezkurune illa en yeşaallahu huve ehluttakva ve ARAPÇA OKUNUŞUNUN DEVAMINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZMÜDDESSİR SURESİ TEFSİRİ Sûrede Hz. Peygamber’e, ilk vahyi aldığında yaşadığı heyecana rağmen dini tebliğ görevini yerine getirmesi, inkârcıları uyarması ve bu konuda karşılaşacağı sıkıntılara katlanması emredilmiştir. Kıyamet gününün sıkıntılarından söz edilmiş, Kur’an’a sihir ve beşer sözü diyerek onu reddeden müşriklerin yakıcı cehenneme sürüklenecekleri haber verilmiştir. Meleklerden ve kitap ehlinden, cehennemin görevlilerinden söz edilmiştir. Sûrede ayrıca inkârcıların cehenneme girmelerinin sebebi hakkında müminlerle aralarında geçen bir konuşmaya yer verilmiş ve inkârcıların haktan yüz çevirmelerinin sebepleri anlatılarak sûre sona DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ TEFSİR Allah Teâlâ, bir önceki Müzzemmil sûresinde olduğu gibi bu sûrede de Peygamberimiz bir vasfını öne çıkararak hitap eder. Bu, اَلْمُدَّثِّرُ müddessir vasfıdır. Müddessir, “elbisesine örtünüp bürünen kimse” mânasındadır. Resûlullah Hira dağında Cebrâil aslî sûretinde görmüş, çok korkmuş, eve dönüp, “Beni örtün, beni örtün!...” demişti. Bu sebeple Cenâb-ı Hak ona “Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm! Kalk ve insanları ilâhî azap ile korkut!” diye hitap eder. Böylece, artık örtülere bürünmenin, uyumanın, rahat etmenin zamanının geçtiğini; uyanmanın, görünmenin, ilâhî hakîkatleri açıklamanın, zahmetler çekmenin, meşakkatlere katlanmanın, halkı irşat için azimle kalkıp harekete geçmenin zamanı geldiğini haber verir. Sonra İslâm’ı tebliğ vazifesinde başarılı olabilmesi için lazım gelen imanî ve ahlâkî olgunluğu kazanmanın esasları hatırlatılır Birincisi; Allah’ın en büyük olduğunu, O’nun karşısında her şeyin küçük, aciz, hakîr ve değersiz bulunduğunu kalben idrak etmek, bu gerçeğe tam olarak inanmak, bu imanın bir gereği olarak kalbi bütün küçük şeylerin korku ve sevgisinden boşaltarak “En Büyük Olan”a bağlamak, bunu söz ve fiillerimizle dünyaya ilan etmek. Çünkü الله اكبر Allahu Ekber demek İslâm’ın özüdür, başta gelen emridir. Mühim bir zikirdir. Risâletin başlangıcında öğretilen bu zikir ezanlarda, namazlarda, hacda, kurbanda, hayatın her alanında devam etmektedir. İkincisi; elbisenin tertemiz olması. Bu gerçekten çok şumüllü bir ifadedir. Buna göre; giyilen elbise her türlü pislik ve necasetten arındırılmalı, böylece giyim kuşam temiz ve tertipli olmalıdır. Beden her türlü pisliklerden temizlenip el, ayak, saç sakal düzgün olmalıdır. Çünkü Allah’a davet eden kişinin görünüşünün nezih ve pâk olması, insanların kendisine ısınması ve kalbî yakınlık duyması açısından büyük ehemmiyet taşır. Giyilen elbiseler ahlâkî ayıplardan da uzak tutulmalı; helâl kazançla elde edilmiş olmalı; kibirlenme, gösteriş, şan ve şöhret vesilesi olmamalıdır. Allah’a davet eden kişi, öyle bir elbise giymelidir ki, onu gören herkes bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve onun kalbinde hiçbir kötülüğün olmadığını fark etmelidir. “Elbiseni temizle” ifadesi mecazi olarak da, insanın kalbini ve nefsini her türlü günahtan, zulümden, tebliğine mâni olacak kötü ahlâktan sakındırmasını; nasihatlerini kabule yardımcı olacak güzel ahlâk ile ahlâklanmasını öğütler. Üçüncüsü; maddi-manevî her türlü pislikten uzak durulması. Hülasa olarak akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, amelî pislik, beden ve elbisedeki pislik ve hayatın her alanındaki pislikten uzak durulmalıdır. Buna göre Allah davetçisi, toplumda yaygın olan her türlü pislikten kendini temiz tutmalıdır. Öyle ki, biri kalkıp da “Bu, başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışıyor, fakat kendisi bile bu pisliklerden arınmış değil” dememelidir. Bu ifade, özellikle putlara karşı savaş açılmasını ve onların bertaraf edilmesini de istemektedir. Dördüncüsü; din adına yapılan iyilik ve hizmetin kesinlikle başa kakılmaması. Burada da yine çok muhtevâlı bir ifade kullanılmıştır. Buna göre öncelikle Peygamberimiz ve onun şahsında Allah’a davet edecek her müslümana şu tâlimatlar verilmektedir Beşincisi; peygamberlik sana Allah’ın büyük bir lutfudur. Senin aracılığınla insanlara hidâyet ulaşmaktadır. Bu yüzden “başka insanlara ihsanda bulunuyoruz” diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan şahsî bir çıkar peşinde olma. Aslında yaptığın hizmet, çok büyük bir hizmettir. Fakat sen “ben büyük bir iş yapıyorum” gibi yanlış bir düşünceye kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yerine getirmek için canını ortaya koyarak Allah’a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme. Çünkü bu yolda gösterdiğin gayretler ve yaptığın iyilikler, tamamen kendi menfaatinedir. Altıncısı; ihsanda bulun, bağış yap, cömert ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini sadece ve sadece Allah rızâsı için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî menfaat bekleme. Yani Allah için ihsan et, kendi menfaatini sağlamak için ihsanda bulunma. Yedincisi; sadece Allah’ın mükâfat ve rızâsına ermek için sabredilmesi. Çünkü Allah’ın dinin tebliğ, onu yaşama, yaşatma ve yayma yolunda pek çok musibet, eziyet ve sıkıntılarla karşılaşmak mukadderdir. Bunlara göğüs gerip hedefe erişebilmede sabır en mühim şarttır. Sabrın da Allah rızâsı için olması zaruridir. Çünkü başka maksatlarla yapılan sabır, yeterli derecede etkili olmayacaktır. Ancak Allah için gösterilen sabır, kişiye bu dayanma kuvvetini verecektir. İşte bahsedilen bu mühim esaslar, Allah’ın dinini tebliğ edecek, insanları Allah’a çağıracak her müslümanın sahip olması gereken esaslardır. Bu yolun azığı ve teçhizatı bunlardır. Bu yönden eksiği bulunan insanların, davet yolunda başarı ihtimalleri, eksikleri nispetinde düşük olacaktır. Allah Resûlü bu esaslar en mükemmel mânada yerleştiği için, Allah’ın izniyle çok kısa sürede dünyada misli görülmemiş büyük bir inkılap gerçekleştirmiştir. Bu esaslar aynı zamanda peygamberliğin, ne kadar sağlam temeller üzerine oturduğunu ve peygamberin davet ettiği yolun ne kadar güzel bir yol olduğunu bütün dünyaya ilan etmektedir. Hiçbir akıl ve insaf sahibi insan bu esaslarda zerre kadar bir yanlışlığın ve eksikliğin olduğunu iddia edemez. Edenler de ancak, küfür ve nankörlüklerinden ederler ki, onları da sûra üfürmekle başlayacak olan gerçekten çok zor bir gün beklemektedir. Kıyâmet gününe dair âyetlerin haber verdiği güçlükler, burada da belirtildiği gibi kâfirler içindir. Resûlullah mü’minlerin durumu hakkında şu müjdeyi vermektedir “Canımı kudret altında tutan Allah’a yemin ederim ki, kıyâmet gününün zahmet ve meşakkatleri mü’min için öyle hafifletilir ki, nihâyet, dünyada iken kıldığı bir farz namazdan daha hafif hale gelir.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75 Şimdi Peygamber’i yalanlayıp Kur’an’ı reddederek o dehşetli günün zorluklarına maruz kalacak bir kâfirin, hem dünyadaki perişân hâli, hem de cehennemde çekeceği azap çok ibretli bir tablo, çok canlı bir filim şeridi halinde arz olunmaktadır Kaynak Ömer Çelik Tefsiri

müddessir suresi 31 ayet tefsiri